Bağımlılık, kişinin başlarda kendine keyif veren veya sıkıntısını unutturan bir nesneyi veya davranışı kötü sonuçlarına rağmen, tekrar etmekten vazgeçememe durumudur.
Başlarda keyif veren madde veya davranış, zamanla ve tekrarla bir ihtiyaç halini alır ve kişinin sosyal, mesleki hayatında gün geçtikçe daha önemli bir yere sahip olur. İnsana zarar ve acı vermeye başlar.
Bağımlılık, davranışsal, biyolojik ve çevresel faktörlerin etkileşimin bir sonucudur. Yalnızca kişiye bağlı, onun zayıflığına veya isteğine bağlı değildir. Aynı şekilde, sadece kullanılan maddeyle veya davranışla ilintili değildir. Genellikle ergenlik döneminde, arkadaş gruplarında bağımlılıkların ortaya çıkması da tek başına bağımlılığı açıklamaz. Bağımlılık, bir kişinin, bir davranışı, belli bir zamanda yapmasının sonucudur.
Bağımlılar maddeye bağlı veya davranışsal olarak ikiye ayrılır. Bağımlılıklar deyince akla hep alkol, veya yasadışı uyuşturucular gelir. Oysa, davranışsal bağımlılıklar vardır. Üstelik, davranışsal bağımlılıklar da kişinin özgürlüğünü aynı oranda kısıtlar ve kişi bu davranışı kendini mutsuz hissetmesine rağmen tekrar etmekten kaçamaz. Bağımlılıkların türü ne olursa olsun – davranışsal veya maddeye bağlı – beyinde aynı sinirsel mekanizmaları aktive eder. Aynı şekilde risk faktörleri de ortaktır. Madde ve davranışlar bağımlılıktaki bu ortak özellikler çoğu zaman bir bağımlılıktan diğerine geçişlerin bu kadar sık olmasını açıklar. Bağımlı kimse bir madde bağımlılığından diğerine veya davranış bağımlılığından madde bağımlılığına, kolayca geçebilir. Bu durum tedavinin sürekliliğinin önemini vurgulamaktadır.
Psikoaktif maddeler merkezi sinir sistemini etkileyerek algı, duygudurum, düşünce, davranış ve motor işlevlerde uyarı veya baskılama ortaya çıkarır. Madde bağımlılıkları yasadışı olduğu kadar yasal da olabilir. Aynı şekilde, doğal olduğu kadar laboratuvarda da üretilebilir.
Son zamanlarda, özellikle ilaç bağımlılığında artışlar görülmektedir. Fakat ilaçlar genelde uzmanlar tarafından bir hastalık sebebiyle başlatıldığından bağımlılık göz ardı edilebilir.
Bu kategorinin özelliği, kullanıcının bu maddeyi ararken risk almayı göze alıyor olmasıdır. Aynı zamanda, kullanıcı bu maddeyi bulabilmek için çoğu zaman yasal bir maddeye göre daha farklı –çoğu zaman daha zor ve vakit gerektiren -bir arayış içerisine girmektedir. Tedavide bu özelliklerin göz önüne alınması önemlidir.
Her madde aynı değildir ve kişide aynı hissi uyandırmaz : Kimi madde kişiyi yatıştırır, kimi uyarır, kimi ise halüsinasyon görmesini sağlar. Kişinin hangi maddeyi kullandığı, hangi etkiyi aradığını anlamak tedavi için bir anahtardır. Fizyolojik ve /veya psikolojik bağımlılık uyandıran maddeler arasında şunları sayabiliriz :
Davranışsal bağımlılıklar, ilk 1985 yılında Peele tarafından ortaya atılmıştır. Kimi davranış bağımlılıkları uluslararası psikiyatri kataloğuna dahil olurken, kimilerinin dahil olma tartışma sürmektedir.
Amerikan Psikiyatri Birliği (DSM-V) bağımlılık tanısını bir yıllık bir dönem içinde aşağıda sıralanan belirtilerden üç veya daha fazlasının bulunması ile tanımlar. Bu belirtilerin sayısı bağımlılığın şiddetini betimler :
Madde kullanımının yol açtığı ruhsal bozuklukları arasında; intoksikasyon deliryumu, yoksunluk deliryumu, demans, kalıcı amnestik bozukluk, psikotik bozukluk, duygudurum bozukluğu, anksiyete bozukluğu, cinsel işlev bozukluğu, uyku bozukluğu sayılmaktadır.
Bu sorunun cevabı, hangi pencereden bakıldığıyla alakalıdır. Opiyatlar ‘overdose’ a sebep olduğunda hızlı bir ölüme neden olabilir. Öte yandan nikotin aslında en fazla bağımlılık yaratan maddedir. Çevreye verilen finansal, psikolojik, suça yatkınlık) zararlar göz önüne alındığında ise, kumar bağımlılığı daha tehlikeli olabilir.
Bağımlılık davranışsal, biyolojik ve çevresel faktörlerin etkileşimin bir sonucudur. Bu sebeple, tedavide integratif bir yaklaşım tercih etmekte fayda vardır. İntegratif terapi, değişik teori ve terapilerin anlamada ve pratikte bir arada kullanılmasını gerektirir. Toplumsal, kültürel, ailesel bir bakış açısı o kişinin davranışının kişiliği içinde bir bütün olarak değerlendirilmesini sağlar. Tabi ki kullanılan maddenin kişide yarattığı organik değişikliklerin göz ardı edilmemesi için bu konuda uzmanlığı olması önemlidir.
Kişinin bağımlılık döngüsünün neresinde bulunduğu tedavi için önemlidir: Kişi yardım arıyor mu yoksa bir yakını tarafından mı tedaviye itiliyor? Kişi davranışının taşıdığı risklerin ne kadarını farkında? Tedaviyi istemekte kararsızlıklar mı yaşıyor ? Hiç davranışını sona erdirmeyi denedi mi, nasıl sonuçlandı? Bütün bu sorular ve daha fazlası tedavinin yönünü belirler. Tedavinin amacı, bir davranışı tamamen bırakmak kadar, azaltmak, ya da sadece riskleri kontrol altına alarak kullanıma devam etmek de olabilir. Bütün bunlar psikolog ve danışan arasındaki görüşmede belirlenecektir. Başarılı bir tedavinin anahtarı terapist ve danışan arasındaki güven ilişkisinde saklıdır.
Bağımlılık tedavisi uzun soluklu bir tedavidir. Yapılan araştırmalar, bağımlılık tedavisinin ortalama 6-7 kez sekteye uğradığını göstermiştir. Bu şaşırtıcı veriler günümüz bağımlılık terapisinde bir çığır açmıştır ve bağımlılıkta önlem (prevention) in önemini vurgulamıştır. Önlem alma, bağımlılık tedavisi sırasında ortaya çıkan kaymaların (nüks/rechute/relapse) da değerlendirilmesini gerektirir. Sanılanın aksine, kaymalar değerlendirildiğine ve terapiye dahil edildiğinde tedaviye katkıda bulunur. Tedavinin en önemli unsuru danışan ve terapist arasındaki güven ilişkisidir.
Kaynakça: